Özcan, “Bundan sonra Danıştay’a düşen baskılara karşı direnmektir.

Danıştay’ın aldığı “And metni” kararının hukuk, demokrasi ve toplumsal barış açısından oldukça olumlu olduğunu söyleyen Özcan, “Bundan sonra Danıştay’a düşen baskılara karşı direnmektir. Aldığı hukuki kararın arkasında durması ise vesayet odaklarına verilebilecek en sağlam cevap olacaktır” ifadelerini kullandı.
Serkan Özcan’ın açıklamalarından bazı satır başları şu şekilde:
Geçtiğimiz günlerde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay 8. Dairesi’nin MEB’in andı yürürlükten kaldıran yönetmeliğini iptal eden kararını bozmuş ve ‘and’ metninin çocuklara okutulmaması kararını vermişti. Vay efendim, sen misin bu kararı alan! Toplumsal normalleşme adına oldukça olumlu bir adım olan bu karar, iktidarın küçük ortağını çileden çıkardı. Kükredikçe kükredi!
TÜRKİYE OGÜN SAMAST’A FOTOĞRAF ÇEKTİREN POLİS GÖRÜNTÜLERİNE GERİ Mİ DÖNDÜ?
Siyasetin emrindeki güvenlik bürokrasisi ise Üst Yargı merciinin aldığı bir karara karşı gündemdeki siyasal tartışmalara taraf olarak katıldı. Emniyetin bu konuda görüş ifade etmesi, bu görüşü masaya dizdiği kurşunlarla yazması, bunu medya üzerinden dolaşıma sokabilmesi neyin işaretidir? Bu gücü nereden almaktadır? Türkiye Ogün Samast’a fotoğraf çektiren polis görüntülerine geri mi döndü? İçişleri Bakanı bu görüntülere soruşturma açmayı, düşünüyor mu?
DANIŞTAY’A TEHDİT KABUL EDİLEMEZ!
Kapsayıcı demokrasilerde andımız gibi metinlerde yer alan tek tipçi “makbul vatandaş” anlayışı asla kabul edilemez. Danıştay gibi kurumların kararları eleştirilebilir ama bu kurumları “tehdit” asla kabul edilemez! Bu anlayış, Milleti yok sayan zihniyeti geri getirmek demektir. Vesayetçilerin sözcülüğüne soyunmaktan farksızdır!
Milleti ayrıştıran ve kamplaştıran her türlü söylemin karşısında hep birlikte dimdik bir şekilde durmalıyız. Bu söylem ve tehditlerin, eski Türkiye zihniyetini yeniden ihya etme girişimlerinden farkı yoktur. Kimsenin dilinin, renginin, dininin, meşrebinin dışlanmadığı bir Türkiye olmak zorundayız.
DAĞ FARE DOĞURDU!
Gün geçmiyor ki hükümet yeni bir itirafname yayınlamasın. Önce İnsan Hakları Eylem Planı, şimdi de sözde Ekonomi Reform Paketi. İnsan Hakları itirafnamesine yeni alışıyorduk ki, ardından Ekonomi Paketi adı altında bir yenisi kondu önümüze. Tahmin edebileceğiniz üzere yine “Dağ Fare Doğurdu!” Eylem Planlarının neden heyecan yaratmadığı, neden inandırıcı olmadığının cevabı, hükümetin icraatlarında aslında. Hani güzel bir deyiş vardır ya dilimizde; “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır!” diye. Bugün reform diye önümüze konulan şeyler, birkaç uzmanın Google’da arayıp bulabileceği, birkaç gün içinde bir dosya haline getirip önümüze koyabileceği, defalarca yazılmış, ancak her seferinde bugünkü iktidarın kara cehaletine takılmış maddelerden ibaret.
Ülke resmi rakamlara göre bile %16 enflasyonla Nijerya, Zambiya ligine düşmüşken; Cumhurbaşkanı çıkıp “ikide bir fiyat istikrarı diyorlar, onu bir kenara koyun” diyebiliyor. Birkaç dakika geçmeden bu sefer de bir “fiyat istikrarı komitesinin” kurulmasından bahsediyor. İnanın bu Fiyat İstikrarı Komitesi’nin adı bile insanın tüylerini ürpertmeye yetiyor. İnşallah yine, hükümeti temize çıkaran, esnafa çamur atan icraatlarla televizyon şovları izletmez, yeniden soğan depolarındaki “teröristlerin!!” peşinde koşmazlar.
ŞİMDİ DE PARALEL BAKANLAR KURULU OLUŞTURUYORLAR!
Reform paketinde her bakanlığın izdüşümü başkanlıklar kurulacağı müjdeleniyor! İşler kolaylaşacak, hızlanacak, bürokrasi azalacak falan demişlerdi ya, demek ki bunların icraatlarına bir hükümet yetmiyor, adeta Paralel Bakanlar Kurulu oluşturuyorlar şimdi de!
Mesela itiraflardan bir başkası ise; “Kamuda taşıt alımı, temsil ve ağırlama gibi harcama alanlarına sınırlama getiriyoruz” denmesi. Çok güzel. Ancak bu cümle de bizi aldatmamalı. 17 Milyar zarar etmiş THY’na yeni lüks araç alımı ihalesi açanlar da kendileri, bu yıl Saray’ın bütçesinin artırılacağını ilan edenler de kendileri.
DAMADINIZ İÇ BORÇ STOKUNU NASIL DÖVİZE ÇEVİRDİ?
Asıl itiraf konularından biri de; “Borç stokunun dış şoklara karşı duyarlılığını azaltabilmek için döviz cinsi borçların, toplam borç stoku içerisindeki payı düşürülecek” vaadi. “Günaydın” diyelim; Yanlıştan dönmeye reform mu diyeceğiz şimdi? Madem şimdi bunun kötü olduğunu kavradınız; O halde bir zahmet damadınıza sorar mısınız, nasıl olup da kendi vatandaşına 5 kuruş döviz borcu olmayan hazineyi, kısa sürede içeriden 35 milyar dolar borçlandırmış? Yere göğe sığdıramadığınız, hızınızı alamayıp “başınıza damat kadar taş düşsün” dediğiniz damadınızın iç borç stokunun %24’ünü nasıl dövize çevirdiğini bu millete bir anlatır mısınız lütfen?
ŞEFFAFLIKLA AÇIKLAYIN, GÖRELİM BU İŞLER KİMİN MENFAATİNE!
Dünyada devletten en çok ihale alan müteahhitler listesinde bazı Türk firmaları başı çekerken, kamu ihaleleri konusunda dişe dokunur hiçbir şey söylememek, bu çalakalem metnin samimiyetsizliğini ele veren maddelerin başında geliyor. Bir yandan kanuni düzenlemeler ile müteahhitlerin borcunun devlet tarafından üstlenilmesi, ülkeyi giderek daha ağır bir yük altına sokarken, diğer yandan, ülke ekonomisini uzun yıllar cendereye alacak şekilde tasarlanmış KÖİ projelerini “Bu konuda kanun çıkarılacaktır” cümlesiyle adeta geçiştirmek geleceğe dair nasıl bir vizyonsuzluk ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gösterdi hepimize. Bu durum kendileri ve yandaşları aleyhine hiçbir icraatın, bu pakette yer almadığının da açık itirafı aslında! Oysa KÖİ projelerinde yapılacak iş belli. Hiç öyle yeni kanuna filan da ihtiyaç yok. Derhal ihalesinden sözleşmesine tüm bilgileri şeffaf biçimde kamuoyuna açarsınız, baştan sona bunların denetimine izin verirsiniz, bir “gerçek değer” bulunur ve hepimiz görürüz bu işler milletin mi yoksa başkalarının mı menfaatine yapılmış?